Belki saçma bir neden ama bence gerçek.
Gerçek olan şu; bizler aciziz. Ama din sadece bizi acizlikten kurtaran
bir can yeleği yahut ihtiyaç değil, bir his ve yaklaşım. Felsefeden
bahsetmiyorum. Sığınmaktan bahsediyorum. Eminim hepimiz sığınmak
istedik. Hepimiz düzenli olmak... Ne kadar özgür yaşamayı sevsek
de, ne kadar benliğimizle ilgili hiç bir şeye taviz vermesek de biz
kendi içimizde her zaman düzenli olmayı arzularız. Bunu kimse
reddedemez. Çünkü insan her şeyle başa çıkamaz. Bazen sizi en çok
sevenlerdir en büyük sorunları çıkaranlar. Bazen de kendi benliğiniz.
Ve sıradan bir hayat başlar. Kendini arayış, güzel bir hayal
kuruntusu ve arada bir rastlanan gerçekler. O sıra; acı çekmeye başladığınız
sıra işte. Ne oluyor dersiniz. Ama cevap çok derinlerdedir. Peki
bunların dinle ne alakası var diyeceksiniz. Çok var. Din veya daha çok
bildiğimiz İslamiyet bir kurallar bütünü ya da bir yaşama kitapçığı
değil. O bir his ve duygu anlatımıdır. Umarsınız ve hayallerinizle
gerçeklerin ilk defa bu kadar uyumlu hareket ettiğini görürsünüz.
Ama asıl önemli olan inanmaktır. Çünkü her şey o duyguyla başarılır.
İşte dinin gereği budur: İnanmak. Size onu öğretir. Onu
hissetmenize yardımcı olur. Sizi baştan alır ve hiç ummadığınız
yerlere götürür. İslamiyet insana kendi benliğini tanıtır. Her şeye
başlangıç noktasını gösterir. Size kendi özelliklerinizi keşfetme
gücü verir. Sizin kendinizi kendinizden çıkarmanızı sağlar. Bu,
bakış açınızın toplumsal bir çizgiye gelmesine neden olur.
Korkmazsınız. Çünkü, kendinizi tanırsınız. Korkmazsınız. Çünkü,
başkalarını tanırsınız. Biz insanız ve beraber yaşıyoruz. O
halde yaşadığımız varlıkları tanıtacak bir rehbere ihtiyacımız
var... |