Aslında biz gidenlerin arkasında yaşıyoruz.
Sahte bir dünyanın nefesini alıyoruz inanmadığımız ciğerlerimizle.
Yarına bakıp sıradan hayallere dalıyoruz. Oysa ki yaşam defterini açıp
sıradan alıyor öğrencilerini içeri. Biz ise sıranın kime geleceğini
düşünmek yerine aramızda sessiz bir korkuyla konuşuyoruz. Kaç kişi
yaşamdan göçtü? Ya da kaç kişi yeni bir hayatı bıraktı arkasında?
Kaç kişi ıslak yüzlerine baktı soğuk aynasında? Ya da kimler yürüdü
arkasından cansız bedenlerin çaresiz yolculuğunda? Hayat bizi
tekrara götüren bir oyun gibi. Her gün farklı bir saat ya da farklı
bir tarih gibi ama yaşananlar ve hayaller hep aynı. Ne acılarımız
ne de sevinçlerimiz farklı her saat başında. Tek düşündüğümüz
bir şeye başlayıp sonundaki sahteliği satın almak. Kim döndü
geriye? Kim söyleyebildi yapamadıklarını ya da içindeki nankör
isyanları? Kim yüzsüz ve bencil olduğunu kabul etti? Ya da kim
hayata isyan etti ikinci defa? Kim cesaret edebildi korkusuzca düşünmeye?
Kimler ağlamadan, bağırmadan acısını gömdü içine? Kimler
soyabildi katı fikirlerini soğuk rüzgarlara? Hangileri terledi emeğin
ta ortasında? Şimdi beklenen her anın bekçisi olan insan kimin
gideceğini nereden bilecek? Nasıl anlayacak bugünün son gün, bu
nefesin son nefes olduğunu? Bir gün gibi yüz yıl da geçer. Bin yıl
gibi bir an da geçmez bazen. Ama hatırladığın her yüz mutlaka bir
gün kaybolacak. Unutma ki, yarın bugünden daha fazlasını anlamadıkça
aldığın nefesin bir anlamı yoktur. |