Yaşadığımız korkular bazen yaşamımızdan
daha önemlidirler. Öyle ki bazen seçtiklerimize veya kabullendiklerimize
korkularımız karar verir. Çoğu zaman özgürlüğümüz, korkularımızın çizdiği
limitlerle sınırlıdır. Bu denli güçlü ve etkin bir duygunun anlaşılması o
kadar kolay olmasa gerek. Korkular hayatımızı bu kadar etkiliyorsa onları
daha iyi tanımalı ve hayatımızın çizgilerine karışmalarına engel
olmalıyız. Bizi dizginleyen ve her hayat virajında istediği yere savuran
karanlık duygunun sahibi olmalıyız. Sahip olmak onu tanımaktan geçer...
Bana göre iki tür korku vardır. Birincisi
âdi, ikincisi ise ebedi korkudur. Birinci korku;
insan yaşamını sınırlayan ve nefes almasına izin verene karşı hissedilen
karşılıklı bir korkudur. Bu korkuda insan özgür değildir. Aksine korkuyu
yaratan ya da yarattığını sanan varlık, korku sahibine ait her şeye
sahiptir. Onun yetkisi ve izni olmadan gülemez, ağlayamaz veya sevinemez.
Sıkıştırılmış bir tabutun içindeki ceset gibi ona arada sırada verilen
canlı toprakla sevinmeye, aralıklardan sızan ışığa bakarak da varlığını
kısa da olsa hatırlamaya çalışır. Bu korku ucuzdur. İkinci el duyguların
ve satılmış benliklerin bulunduğu her karanlık pazarda yerini alabilir.
İlgi o kadar fazladır ki, kimi zaman insan korkusuz kendini boşlukta
hisseder. Varlığını ve umutlarını o kadar çok bağlamıştır ki bu korkuya,
onsuz bir adım atmayı bile düşünemez. Ne sadakat vardır ne de sevgi... Tek
istenilen şey damlayan umutları solumakla yetinen bir köle ve bu kısıtlı
umudu ona yaşatmakla övünen bir olgudur.
Ebedi korku ise, bilindik bir korku
değildir. Çoğu insan onu anlamaz ve yaşamak istemez çünkü sorumluluk
ister. Ebedi korku, zayıf bir ruhun üzerine kurulmaz. Temelinde sevgiyi ve
özveriyi besler ve her güzel duygu gibi karşılıksız yaşar. Ebedi korkuya
sahip insan yaşamdan, varlığına ihanet etmemek için korkar. Bu korku ona,
karanlık gelecekleri ve sözleri değil, hak ettiği ışığı ve güzellikleri
yansıtır. Ebedi korkunun ödülü, ebediyen huzurlu olmaktan başka bir şey
değildir. Allah korkusu da ebedi korkudur. Ben Allah'tan bu denli
korkuyorum. O'nun bana verdiği güzelliklere ve hayata ait her şeyi hak
etmek ve O'nu üzmemek için O'ndan korkuyorum. Sevgi, siz istemeseniz de
içinizde derin bir korku yaratır. Bu öylesine güzeldir ki, içinizdeki
sevgiyi her an yüceltir ve güzelliğe dönüştürür. Karşınızdakine karşı
saygılı ve özverili olmanızı sağlar. Ondan değil, onu üzmekten ve
incitmekten korkarsınız. Allah'ın bize verdiği güzelliklerin ve dostluğun
yegane anahtarı ebedi korkudur. Bu korku bizi Allah'a yakınlaştırır.
O'ndan bizi cezalandıracağı için değil, aksine verdiği güzelliklerin
değerini bilmeden yaşamaktan endişe duyduğumuz için korkarız. O'nu severiz
ve bu sevgi bize hak etmediğimiz şeylerin sahiplenilmesi korkusunu
hissettirir.
Sizi Allah'tan korkmaya çağırıyorum.
Allah'tan korkan insan, hayata hak ettiği değeri vermesini bilen, sevgiye
inanan ve kısarak içinde barındırmayan, saygıyı ve özveriyi yaşayan, layık
olana itaat eden ve insanlık yolunda sadece layık olandan korkan biridir.
Sizi Allah'ı sevmeye ve O'nu anlamaya çağırıyorum. Bırakın ayrıntıları,
umutsuzlukları ve kaypak vaatleri. Layık olanı sevelim, layık olandan
korkalım. Korktukça sevilelim, korktukça sevelim. Bu güzel korkuyu
içimizde büyüttükçe önümüze çıkacak engeller, arkamızda kalacak sevgiler
ve yanımızda yürüyecek namertler olamaz.
Ben Allah'tan çok korkuyorum... Ben O'nun
vereceklerini, O'nun dostluğunu hak edememekten korkuyorum. Bir
gülümsemede, karşılıksız iyilikte gördüğüm Allah'ımı seviyorum. Sevdikçe
bakabiliyorum yüzüme, inandıkça yürüyebiliyorum, korktukça hak
edebiliyorum ve ancak güvendikçe elde edebiliyorum. Ben en çok
sevdiğimden; Allah'tan korkuyorum ve şunu biliyorum ki O'ndan korktukça
artık başkalarından acizce korkmama gerek yok!
Melih Sarıoğlu |