www.kebir.net
  "Hayatı derinlerde yaşayanların sitesi"

       Sadece paylaşmak için...


 ANA SAYFA | TÜRKÇE MÜZİK | ŞİİRLER | YAZILAR | DİN ve HAYAT | HİKAYELER | BANA ULAŞIN! | AMACIM 

İŞLENEN SUÇ ÇEKİLEN CEZA

Genç adam son derece lüks bir faytonun içinde gidiyordu. Araba sanki bir kraliyet arabası kadar şık, altın kaplamalı oymalarla süslenmiş ve içi kadifelerle kaplanmış, simsiyah sekiz at tarafından çekiliyordu. Ancak o kadar hızlı gidiyordu ki zaman zaman devrileceğini hissediyor, korkarak durmadan arabacıya yavaş git diye bağırıyordu. Arabacı oralı bile olmuyordu. Büyük bir korku içinde kalmıştı, daha otuz beşinde idi ve kaza eseri ölmek istemiyordu. Zaman zaman dışarı baktığında hayatında hiç görmediği güzelliklerle dolu yerlerden geçiyorlardı. Çayırları ve ağaçların güzellikleri anlatılacak gibi değildi, karlı dağlardan, altın gibi parlayan çöllerden geçiyorlardı. Sadece atların nal sesleri ile arabacının kırbaç sesleri duyuluyordu. Ne kadar yol aldıklarını bilmiyordu ama araba birdenbire durdu. Arabacının sert sesi “Geldik, burada in” diye duyuldu. Arabadan indi, birkaç adım yürüdü, döndü hem arabacıya hem de arabaya tekrar baktı, gördüğü araba bir saltanat arabası idi, dışı som altın kaplı güneşin altında pırıl pırıl parlıyordu. Karşısında alçak duvarlarla çevrili devasa bembeyaz bir bina gördü. Kapısı ise şimdiye kadar görmediği kadar büyük ve güzeldi. Daha arkasına bile bakmadan araba tozu dumana katarak ortadan yok oldu. Aniden beyazlar giymiş biri belirdi, kapıyı göstererek “Bu taraftan” dedi yumuşak bir sesle. Daha kapıya dokunmadan kapı kendiliğinden açıldı, beraberce içeriye girdiler. Girdiği yer büyük bir salona benziyordu, hiçbir yerde aydınlatma olmamasına rağmen içeri güçlü bir aydınlık dolduruyordu. Her şey hatta pencerelerde ki perdeler bile beyaz atlastan yapılmıştı. Salonun sol tarafında ki beyaz masanın başında biri oturuyordu. Kendisine işaret ederek yanına çağırdı. Kendisinin konuşmasına fırsat tanımadan “80791 nolu odaya götürün” dedi. Nerden çıktığı belli olmayan bir kadın belirdi aniden yanında. Dönüp kadına baktığında cin çarpmışa döndü. Hayatında gördüğü en güzel kadındı, bu güzelliği anlatmak için bir kitap yazılabilirdi. Vücudunu kaplayan elbisesi bütün hatlarını ortaya seriyordu. Yumuşak ve tatlı sesiyle “Bu taraftan” dedi ve bir adım önde yürümeye başladı. Genç adam kadının güzelliği karşısında sarhoş gibiydi, nerelerden geçtiğinin farkında değildi bütün dikkatini kadına vermişti. Kadından yayılan koku baş döndürücüydü, adam kadına ne kadar yetişmeye çalışsa kadın her zaman bir adım önünde oluyordu. Ne kadar yürüdüklerini bilmeden üzerinde 80791 yazılı bir kapının önünde durdular. Kadın “Burası sizin odanız, buyurun” dedi o tatlı sesiyle. “Benim adım Li, sizin emrinizdeyim, beni istediğiniz zaman sadece Li demeniz yeterli” dedi ve geldiği yöne doğru yürüyüp gitti. Genç adam odaya girdiğinde ikinci bir şok daha geçirdi. Burası oldukça büyük bir salondu ve kaynağı belli olmayan bir ışıkla aydınlatılmıştı. Odadaki renk armonisi o kadar çarpıcıydı ki, bir insanın ihtiyaç duyabileceği her şey vardı. Sol tarafta bulunan kapıyı açtığında hemen hemen salon kadar büyük bir banyoyla karşılaştı, ortada yeşim taşından yapılmış banyo küveti hatta buna küçük bir havuz bile denebilirdi. İleride siyah mermerden yapılmış bir lavabo üzeri renk renk sabunlar, parfümler, havlularla süslenmişti. Tekrar odaya döndü odada bulunan yatak başlı başına bir sanat eseriydi. Üzeride üç kişinin rahatlıkla yatabileceği yuvarlak, altın simlerle yapılmış cibinliği vardı.Ya o perdeler, oturma salonu,  yerler ise samur kürklerle kaplanmıştı. Herhalde burası bir kralın odası olmalı diye geçirdi içinden. Birden susamış olduğunu fark etti, odanın diğer ucunda antik etajerin üzerinde billurdan yapılmış sürahiye doğru yürüdü ve sürahinin sapını tuttu. Ancak sürahiyi yerinden oynatamıyordu. Bardağı almak istedi oda kımıldamıyordu. “Bu bir şaka olmalı” dedi. Daha sonra odadaki ve banyodaki her şeye dokundu , hepsi sabit yapılmıştı. Önceleri çok şaşırdı daha sonra korkmaya başladı. Bu güzelliklerle dolu yere beni niye getirdiler ne işim var benim burada diye söyleniyordu. Paniğe kapılıp odadan dışarı fırladı. Koridorlarda deli gibi koşarak birini bulmak ve bütün bunların ne anlama geldiğini öğrenmek istiyordu. O sırada bir odadan çıkan birini gördü hemen başından geçenleri anlatmaya başladı. Onu dinleyen adam; 
-Yabancı, sorularınızın cevaplarını benim size verme yetkim yok, bunu ancak size Zoltan anlatabilir, gelin sizi ona götüreyim. Dedi.
Beraber bir süre yürüdükten sonra bir odanın kapısında durdular. 
-Yabancı, işte burası Zoltan’ın odası kendisi her zaman odasındadır. 
Genç Adam odaya girdi, odanın tam ortasında ayakları pırlantalarla kaplı, üzeri yekpare granitten masada saçları ve sakalı bembeyaz, masaya değecek kadar uzun biri oturuyordu. 
-Geç kaldın dedi gür sesiyle 
-Geç mi kaldım? 
-Evet, seni daha önce bekliyordum. 
-Lütfen bana odamda ki gariplikleri hatta nerede olduğumu söyler misiniz? 
-Demek hatırlamıyorsun neler olduğunu. 
-Hayır. 
-İyi düşün, şeytana uyup büyük bir günah işledin, evli bir kadınla ilişki kurdun, kocası da sizi yakaladı ve öldürdü. -Öldürdü mü? 
-Evet şu anda ölüsün ve şeytanın misafirhanesindesin. 
Genç adamın beyninde bir şimşek çaktı sanki yavaş yavaş hatırlıyordu, kendisine bir silah doğrultulmuştu, silah alev kusarken patlama olmuş kulaklarını sağır etmişti, bütün hatırladığı buydu. Genç adam ölmüş olduğuna bir türlü inanamıyordu. 
-Şimdi gidebilirsin dedi Zoltan. 
-Hayır, o kapıdan değil bu kapıdan çık diye gürledi. 
Genç adam kapıdan çıktı, gördüğü şey karşısında o kadar irkildi ki duvara yaslanmak zorunda kaldı. Kendisi çok yüksek bir yerdeydi aşağıda ise 10 belki 15 futbol sahası büyüklüğünde bir alan vardı. Meydanın güzelliği tarif edilebilecek gibi değildi içinde onlarca havuz vardı hepsinden de farklı renkte sular fışkırıyordu. Yer yer gül, lale, menekşe, orkide bahçeleri, kadınlı erkekli binlerce insan vardı. Aşağıdan biri kendisine el salladı. Oraya inmek için merdivenlere doğru yöneldi, daha birkaç basamak inmişti ki kendini o adamın yanında buluverdi. 
-Hoş geldin dedi orta yaşlı adam 
-Hoş bulduk, ama benim yeni geldiğimi nereden anladınız. 
-O kapıdan çıkan herkes buraya yeni gelmiş demektir. Zinadan dolayı geldiniz değil mi? 
-Bunu nerden biliyorsunuz? 
-Burada hiçbir şey saklı değildir, ne geçmiş ne gelecek sadece şimdiki zamanı yaşarsın. 
-Siz neden dolayı buradasınız? 
-Ben devlet casusu idim. Vatanıma ihanet ettiğim için idam edildim. 
Genç adam odasında olanlardan bahsetti 
-Bunlar şeytanın oyunları, ben de ilk odama girdiğimde tüm eşyalar tavanda idi. 
Genç adam etrafına bakındığında hemen hemen herkesin sakat olduğunu gördü, hatta bazılarının belden aşağısı iki kolu yoktu, bir kum torbası üzerine konmuş karpuz gibi duvara yaslanmışlardı. Bunun sebebini sordu. 
-Burada şeytana uymanın cezası budur. Her hatada şeytan bir uzvunuzu yok eder, benim elime bak... 
Sağ elinin baş parmağı dahil üç parmağı yoktu. 
-Elinize ne oldu böyle? 
-Geçenlerde çiçek bahçesinde gezerken o kadar güzel bir gül ördüm ki dayanamayıp kopardım, bunun bedeli üç parmağım oldu. Burada gördüğün her şey bizlerde dahil şeytanın malıyız. 
-Benim adım 
-Yok adınızı söylemeye gerek yok, burada herkesin adı Li dir. 
-Anlamadım neden? 
-Bu da şeytanın bir buluşu, Li burada esir demektir. 
-Bugün yorucu bir gün geçirdim biraz odama gitsem iyi olacak, ama odamı nasıl bulacağım? 
-Oda numaranı biliyor musun? 
-Evet, 80971. 
-Şu kapıdan çık bulursun. 
Genç adam kapıdan çıktı on adım atmamıştı ki odasına ulaştı. Kapıdan içeriye girdiğinde Li onu bekliyordu. Üzerine bütün vücudunu gösteren şeffaf bir elbise vardı. 
-Sizi bekliyordum, yorgun görünüyorsunuz, banyoyu hazırladım. 
Banyoya girdiğinde eflatun su dolu küvete yaklaştı. Etrafı güzel kokular sarmıştı. Li onu kendi elleriyle soydu ve yıkamaya başladı.elleri kuş tüyü kadar yumuşak ve hafifti. Banyodan sonra tüm vücudunu kremleyip yatağa uzanmasını söyledi. Güzel vücudunu saran elbisesini sıyırıp attı ve yanına uzandı. Her ikisi de şehvet çağlayanının içinde yok olup gittiler. Genç adam uyandığında göğsünün üzerinde mosmor olmuş bir kol gördü. Korkudan bağırmak istese de hiç sesi çıkmadı. Ayağa kalkmak için davrandı ve sol kolunda bir acı hissetti sol kolu dirseğinden itibaren yoktu. Zorlukla doğruldu, kesik olan kolu bir odun parçası gibi aşağıya yuvarlandı. Deli gibi kapıdan fırladı, deli gibi koşuyordu, bir kolu kesik olduğundan yalpalayarak gidiyordu. Zoltanı bulup yalvarmak şeytanın kendisini affetmesini istemek istiyordu. Ama hangi kapıyı açtıysa kendini insanlarla dolu meydanda buluyordu. Nihayet bitkin bir şekilde bankın birine oturdu. Gözlerinden yaşlar, kolundan kanlar damlıyordu. 
-Ne o şeytana uydun galiba diye bir ses duydu .
Kafasını kaldırdığında yanı başında idam mahkumu duruyordu. 
-Şeytanı veya Zoltanı bulmalıyım 
-Şeytanı bulmak çok kolay, o her zaman içimizde ama Zoltanı bulmak imkansız, o şeytanın baş iblisidir bütün bunlar onun eseri. Kolun acımıyor değil mi? 
-Acımıyor 
-İlk seferinde hiç acı duymazsın ama bundan sonra büyük acılar içerisinde yok edileceksin. Burada bir sürü işkence var en büyüğü ise başını başka bir insanın başı ile değiştirmesidir. Yıllarca arar durursun bedenini 
-Artık odama dönmek istiyorum dedi ve kolayca odasına döndü. Odası toplanmıştı derin bir uykuya daldı. Uyandığında biri yüzündeki terleri siliyordu. 
-Sizden ümidi kesmiştik, tam dört gündür komadaydınız. Diyen hemşireyi gördü. 
-Neredeyim ben? 
-Hastanede yatıyorsunuz, vurulmuştunuz. 
Doğrulmak istedi ama acıdan yatağa düştü, sol koluna baktı kolu dirseğinden itibaren yoktu. Hemşire 
-Kurşun kolunuzu parçalamıştı maalesef kesmek zorunda kaldık 


Gönderen ziyaretçimiz ÖZKAN
Kendisine teşekkür ediyorum...

Geri Dön

 


©kebir