Sevgi üzere kurulmuş dünya
denen bu gezegen!..Aslolan da sevgi değil midir zaten.Ariflerin iki
kanadından biridir bu asil duygu.O ulvi kanat olmasaydı erenler Allah
katında maneviyat zirvesine yükselebilirler miydi? Sevginin en ileri
derecesi olan aşk, Allah dostlarını manevi açıdan asumana
yükseltmiştir.Makamdan makama,halden hale taşımış,gönüllerini dalga dalga
coşturmuştur.Fakat aşktan kastedilen basit anlamda karşı cinslerin
birbirini sevmesi değildir.Hakiki aşk, muhabbetullahtır.Yani bizi
yaratan,koruyan ve rızıklandıran Allah’ı katıksız bir sevgiyle
sevmektir.Beşerî aşklar da ilâhî aşkların yansımalarından ibarettir. Öyle
veya böyle!...Sevgi sevgidir.Sevmekten kimseye zarar gelmez.Fakat şunu
asla unutmamalıyız.Nefsimiz bize hiçbir zaman iyi şeyleri telkin
etmez.Aşk, nefisten kaynaklanmaz.Nefisten kaynaklanan şehvetle, gönülden
gelen aşkı birbirine karıştırmamak gerekir. Günümüzde insanlar müzmin bir
sevgisizlik hastalığına tutulmuş.En basit bir gerekçeyle kan
dökülüyor.Toplumun fertleri patlamaya hazır bir bomba gibi….Pimini çekmek
için bir söz yeter de artar da!...Sanki patlamaya hazır bir yanardağ
misali insanımız!....Bana ne deyip geçemeyiz.Çünkü patlayacak volkanın
lâvlarından biz de nasibimize düşen payımızı alacağız.Aynı dağın
eteklerinde yaşıyoruz.O kızgın lâvlar bir gün bizi de yakıp kavurabilir.
Türk dünyasının sembol isimlerinden Yunus Emre’yi insanların gönlünde
büyüten aşk ve muhabbet duygusu değil de nedir?Onun birinci özelliği aşkı
taçlandırmasıdır.O, hayat felsefesini aşk üzerine kurmuştur.Bu onun hem
hayatında hem de şiirlerinde görülür.Zaten bu his sadece şiirlerinde
kalsaydı inandırıcı olmazdı.Yaşanılmayan ve yaşatılmayan duyguların tesiri
kabil değildir. Yunus’ta aşk öyle ileri boyutlara varmıştır ki bu aşk,
tutku derecesinde onun kendinden geçmesine,bir başka kimliğe bürünmesine
yol açmıştır.Durumunu izah etmeye kelimeler kifayet etmemiştir.Akıllı
mı,divane mi olduğunu anlamakta zorlanmaktadır.Bunu şu mısralarda
görebiliyoruz: “Ben yürürem yana yana aşk boyadı beni kana Ne âkilem ne
divâne gel gör beni aşk n’eyledi.” Daha evvel belirttiğimiz gibi Yunus’un
aşkı ilâhîdir.Onun sevgisini hümanizmle ve mecazi aşklarla ifade
edemeyiz.Bu demek değildir ki Yunus insanları sevmiyor.O, Allah’ın
dünyadaki halifesi makamındaki insanları da elbette seviyor;fakat insanı
kutsal bir unsur olarak sunup putlaştırmıyor.Onda esas olan Allah
sevgisidir.Bunu şu beyitte tüm açıklığıyla görebiliriz: “Âşık Yunus seni
ister, lütfeyle cemâlin göster Cemalin gören âşıklar, ebedi ölmez
Allah’ım!” Yunus’un kitabında kan,kin ve nefret kavramları yazmaz.Onun
yerine sevgi,aşk ve hoşgörü bulunur.Günümüz insanının teknoloji alanında
harikulâde buluşlara imza atması önemli olmakla birlikte yeterli
değildir.İnsanın manevî dünyasının viraneye çevrilmesinin önlenmesi daha
öncelikli bir husustur onun için!…Kişi kendi iç dünyasını imar etmedikten
sonra göğün yedi katını keşfetse ne mana ifade eder ki?...Bizi mutlu
kılacak unsur, iç dinamiklerimizi dengeye oturtarak dünyayla ahireti
paralel olarak tanzim etmektir.Aksi halde iç huzuru yakalamamız mümkün
değildir.Asr-ı Saadet’teki insanlar onca zorluklara ve imkânsızlıklara
rağmen manevî hayatlarını göz ardı etmedikleri için bizlerden çok daha
mutluydular.Demek ki maddiyat tek başına huzuru sağlamıyor. İç huzuru,
Allah sevgisinin en ileri derecesi olan muhabbetullahta bulan Yunus’un,
herkes tarafından sevilip yüceltilmesinin esas sebebi ölmeyen duyguları
ruhuna nakşedip,hayatını ona göre yönlendirmesidir.Onun bu hususiyetlerini
tiyatrocu ve şair Semih Sergen veciz bir üslûpla dile getiriyor: “Yunus
insan demektir: Yunus sevgi, Yunus halk. Yunus vatan demektir: Yunus yurt,
Yunus toprak. Yunus Türkçe demektir: Türkçe ak, Türkçe bayrak. Dertli
Yunus, han Yunus, derviş Yunus, can Yunus.” |