İnsanların çoğunun kendileri için iyi
ve doğru olan şeyleri dışladığını biliriz. Yaşamlarına ait
olmadıklarını düşündükleri her şeyi iterler ve kendi kurdukları
sistem ve duygularla hayata devam ederler. Mutlu olmak isterler ve bunun
yollarını ararlar. Eğer başaramazlarsa, pişman olmazlar çünkü
buna kendileri girişmişlerdir. Peki gerekli olan sistem ya da tavır
ne? Bunun gerçeği de gösteren bir soru olduğu kesin. Eğer biz bu
soruya kendi benliğimizde cevap verebilirsek, o zaman içimizdeki yandaşı
bulmuş oluruz. Görmüyor muyuz ki; biz sürekli kendi içimizdeki
biriyle mücadele ediyoruz. Kimin yendiğini çok iyi biliyoruz ama çoğu
zaman bu mücadelenin galibini göremeyecek kadar körleşiyoruz. Bu bir
sorun, ama biz bunu bir kader olarak algılıyoruz. Dinin acizliği
konusundan saptığımı düşünüyorsunuz. Hayır... Dinin acizliği
burada başlıyor. İnsanın karar verme mekanizmasında. Dinde yani
bahsettiğimiz İslamiyet'te insanları cezalandırmak esas alınmamıştır.
İnsanlar günah işledikçe şişen bir din değil bu. Hedefi insanlığı
kendi benliğiyle özgür bırakmak. Ama o kadar özgün bir din ki, yaşadığımız
her şey bize ait ve yaptığımız her olay bize dönük. O yüzden
din, insanın kendi içindeki hesaplaşmasına izin vermekten başka bir
şey yapamıyor. Çünkü Allah, insanoğlunu hesapsızca SEVİYOR. Bu
bizim için bir şans olarak görülmesin, kişiden kişiye ve olaydan
olaya değişen bir durum bu. İslamiyet, insanlara çok şans veren bir
olgu. Bu da insanların bazı sorumluluklarını geciktirmesine neden
oluyor. Peki bu doğru mu? Bence doğru. Çünkü insan kendisini hesapsızca
seven birine bunun karşılığını verir. Sevgi esastır ve din bu
noktada insanlara dönük sevgi eksikliğinden ötürü ceza çekiyor.
Bunun nedeni ise insanların sevgiye yeteri kadar değer verememesi ve
saygı göstermemesi. Din acizleşiyor gibi gözükebilir ama asıl olan
insanların dine dönük düşüncelerinin kötümserleşmesi. Asıl
acizlik burada başlıyor. Bize iyi şanslar... |